26 Haziran 2015 Cuma

Akyaka'da Maviye Yeşili Kattık

Akyaka'ya üniversite yıllarımda kamp yapmaya gelir, orman kampında çadırda konaklardık. O yılları tekrar hatırlamak mutluluk veriyor. Akyaka'ya girişte sizi kendine has mimarisiyle Nail Çakırhan'ın oluşturduğu ekolü temsil eden evler karşılıyor. Biz Akyaka gezimizi akşama bırakıyor ve otelimizin olduğu koya gidiyoruz. 


Akyaka'nın içinden geçtikten sonra orman kampının yanından geçen yolu takip ediyoruz ve otelimizin tabelasını görüyoruz. Baga Boutique Hotel deniz kenarında sessiz sakin bir yerde olması nedeniyle tercih ettiğimiz bir otel. Oda kahvaltı geceliği 360 tl bir fiyatla hizmet veriyor. Hemen otele yerleşip kayalıkların üzerine yapılmış olan iskelede alıyoruz soluğu ve bütün gün denizin tadını çıkarıyoruz. Akşam yemeği için gün batımında Akyaka'ya gidiyor bir uçtan bir uca dolaşıyoruz. Yemeğimizi Azmak kenarında yemek istediğimiz için orada gözümüze kestirdiğimiz şimdi adını hatırlamadığım gayet salaş bir yere oturuyoruz. Nehrin kenarında bira ve ördekler eşliğinde midye tava ve mezgitimizi yiyoruz. Başta umarım yemekler iyidir diye çekinerek oturduğumuz bu yer bizi utandırdı diyebilirim. Sonrasında yine Akyaka çarşısında geziyor, dondurma yiyoruz.


Otelimiz konum itibariyle rahatsız etmeyen bir esintiye sahip bu da hiç bunaltmıyor. Sabah bizi serin bir hava ve enfes bir kahvaltı karşılıyor. Hem denize sıfır olması hem de ormanın yamacında olması nedeniyle farklı bir havası olan bu oteli çok seviyor ve bütün günü plajında ve havuzunda geçiriyoruz. Gün içerisinde Baga'nın mutfağını çok beğenip otele gelen bir çok ünlü kişiyi de görmüş oluyoruz. Biz de akşam yemeğini otelde yemeye karar veriyoruz. 1 kilo lagos siparişi verip , salata ve mezelerimizi söyleyerek bekliyoruz. Masaya gelen her şey tadına hayran kalınacak ve tavsiye edilecek kadar güzel ve akılda kalıcı. Tabi personelin güler yüzlülüğünü de unutmamak gerek. 


Ertesi gün Baga'nın hiç bitmesini istemediğimiz güzel kahvaltısının ardından otelden çıkıyor ve İzmir 'e yatağan üzerinden geri dönüyoruz. Yolumuzun üzerinde yer alan dizileriyle meşhur Güzelköy'e uğruyor ve köyü geziyoruz. Dizilere mekan olmuş köy evlerini, bahçelerini dolaşıyor, uzun ve sıcak bir turun ardından meydan kahvesinde sodamızı içip serinliyoruz. Sonrasında ver elini Selçuk. Güzel anılar biriktirip güzel yemekler yediğimiz bu tatile puanımız 10 numara 5 yıldız. :) 2016 tatilinde görüşmek dileğiyle..



24 Haziran 2015 Çarşamba

Datça - Mavi Konuşalım Mavi Yazalım

Otelimiz Datça merkezde deniz kenarında Kumluk Otel. Otelin kendine ait bir plajı var. Datça'nın her koyu denizinin güzelliğiyle ünlü ama merkezindeki denizin de bu kadar temiz olabileceğini hiç tahmin etmiyordum. Üstelik gece aynı kumsala restoranların masalarını koyduklarını düşünürsek. Kumluk Otel denize bakan bir oda için geceliği oda + kahvaltı 250 tl bir fiyatla hizmet veriyor. Pırıl pırıl geniş odamıza yerleştikten sonra denizin keyfini çıkarmaya plaja iniyoruz. Deniz gerçekten tertemiz ve sığ. Akşam yemeği için dışarı çıkıyoruz. Sahilde birçok balık restoranı var. Kumsala atılmış masalarda deniz ayaklarınızın dibine vururken yemeğinizi yiyebilirsiniz. Fakat biz bir arka sokakta mezeleriyle ün salmış Fevzi'nin Yer'ini tercih ediyoruz. 


Kocaman bir nar ağacının altında bulunan Fevzi'nin Yerinde bizi çok sıcak karşıladılar. Biraz sohbetten sonra kendimizi şefin tavsiyelerine bırakıyoruz. Önce meze tabaklarının ufaklığı göze çarpıyor ama sonra anlıyoruz nedenini. O kadar çok mezesi var ki, büyük porsiyon verip diğerlerini kaçırmamızı istemiyor. Melengeç, kaya koruğu, çörek otlu keçi peyniri, acılı badem ezmesi ve adını  hatırlayamadığım çeşit çeşit otlar. Sonrasında ise sübye güveci ve ahtapot yiyoruz. Yunan ezgileri eşliğinde samimiyetiyle, karakteriyle akılda kalıcı bir mekan Fevzi'nin Yeri.


Ertesi gün güneşin doğuş saatine alarmı ayarlayıp uyanıyoruz ve güzel bir Datça sabahını balkonumuzdan izliyoruz. Sabah kahvaltımızı deniz kenarında yapıyoruz. Kumluk Otelin kahvaltısı bizden geçer not alıyor. Tatile çıkmadan önce birçok blog okuyup aldığım tavsiyeler işe yarıyor. Sonrasında bugünün deniz planı için yola çıkıyoruz. Datça'nın enfes büklerinden biri olan Palamutbükü'ne gidiyoruz. 28 km uzaklıkta bulunan Palamutbükü'nde uzun, geniş bir sahil  ve şezlong kiralayabileceğiniz birçok yer var. Biz internetten görüp çok beğendiğimiz Otel Mavi Beyaz'ın ücreti karşılığında şezlonglarından faydalanıyoruz. Bütün günü turkuaz renkli bir denizde geçirip, öğle yemeklerimizi de otelde yiyoruz. Bizi daha da memnun eden ise konaklaması bu kadar pahalı olan Mavi Beyaz'a çok az bir meblağ ödememiz. 


Datça'ya dönüşte  Palamutbükü’ne arabayla yaklaşık 5 dakika mesafede olan Sındı köyüne gidiyoruz.  Bu köy, ahalisinin kurduğu kooperatifiyle ünlü. Burada tamamen doğal olarak yetiştirilmiş zeytin, zeytinyağı, kekik, bal, badem bulmak mümkün. Kooperatifteki amca bizi bekliyormuş gibi karşılıyor. Kendisi kooperatif başkanıymış. Kooperatifçiliğin çok zor yaşadığı günümüzde biz de destek olmak istiyoruz ve hoşsohbeti ile beraber alışverişimizi yapıyoruz. Hem fiyatlar uygun hem her şey organik. 2 torba badem, 1 kavanoz şekerli badem, 2 kavanoz bal badem ve altın çiçek otu alarak oradan ayrılıyoruz.


Akşam yemeği için yine tavsiyelerden biri olan Zekeriya Sofrası'na gidiyoruz. Çarşı içinde yer alan, çok talep gören salaş  ve temiz bu mekanda ev yemekleri yapılıyor.  İzmir köfte, yaprak sarma, kabak çiçeği dolması ve pilavdan sonra mekanın ünlü tatlısı olan damat tatlısını yiyoruz. Havuç dilimi gibi kesilen bademli ev baklavası diyebiliriz kendisine. Tatil boyunca 1 tane kötü şey tatmadık. Yemekler konusunda ne kadar şanslı olduğumuzu bir kez daha tekrarlıyoruz. Datça'nın sakinliğinde gece yürüyüşü yapıp otelimize dönüyoruz.

Sabah kahvaltısından sonra otelden ayrılıp merkeze 4km uzakta olan Eski Datça'yı gezmeye gidiyoruz. Bol fotoğraf çekebileceğiniz hoş sokakları, kafeleri ve el emeği ürünler satan satıcılarıyla her sokakta ayrı bir güzellik var. Tabi ki Can Yücel sokağı ve evini de ziyaret ediyoruz. Biraz incik boncuk alışverişi yapıp Akyaka için yola çıkıyoruz. 

22 Haziran 2015 Pazartesi

Bodrum'da Sakin Bir Tatil - Mazı Köyü - Taş Pansiyon

Selçuk - Söke - Bafa - Milas - Bodrum Mazı Köyü istikametinde başlayan tatil rotasının ilk aktivitesi tabi ki kahvaltı. Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı diyerek Cemal Süreya'ya bir selam gönderelim. Kahvaltı için Bafa Gölü'nün kıyısını ve Çeri Restaurant'ı tercih ediyoruz. Gölü görüp biraz ilerledikten sonra sol tarafta tabelasını göreceğiniz Çeri Restaurant'ta manzara ve ördekler eşliğinde güzel bir kahvaltı yapıyoruz. Yumurtanın toprak kapta pişirilmesi sonucu yanık bir tat geliyor. Sahanda yumurta istenirse daha iyi olabilir. Çayın tadı ise  biraz farklı. Bunların dışında beğenmediğimiz bir şey olmuyor. Erken gidip göl kenarındaki masalarda oturmakta fayda var. Gölün serinliği ile yolculuğa güzel bir başlangıç yapmış oluyoruz.


Mazı Köyü için virajlı ama bol oksijenli yollardan geçiyoruz. Taş Pansiyon Aşağı Mazı Köyünde yer alıyor.  Taş Turizm Mehmet Taş'ın , eşi Ayşe teyze ve oğlu Yasin ile birlikte işlettiği, 70li yıllara dayanan bir aile işletmesi. Özellikle tabela koymadıkları için bulması biraz zor. Fakat sonradan anlıyorsunuz neden çok bilinmek istemediklerini. Burası huzur dolu, sakin, meyve ağaçları ile kaplı pırıl pırıl bir yer. 


Denize sıfır bir konumda Geceliği kişi başı tam pansiyon 100 tl bir fiyatla hizmet veriyorlar. Sabah kahvaltısı sade ve tatmin edici. Ayşe teyze ve yardımcı kızların hazırladığı enfes yemekleri ise öğle ve akşam tatma şansına sahipsiniz. Enfes derken kesinlikle abartmıyorum, bir çok ünlü restorana taş çıkaracak derecede lezzetli yemekler yiyoruz Ayşe teyzenin elinden. Bir de beş çayını ihmal etmiyorlar. Mazının serinliğinde deniz kenarında çayınızı içiyorsunuz. Akşam yemeklerinde ise baş aktör balık. Mehmet Amcanın bahçenin ortasına özel yaptırdığı ocak akşam üstü yanmaya başlıyor. Günlük gelen çeşit çeşit balıklar akşam yemeğinde mutlaka bir ot haşlamasıyla sunuluyor. Yine enfes ızgara balıklar, efe otu haşlaması ve mezelerle akşam yemeği yiyoruz.  Her şey doğal, her şey çok sağlıklı. Tabi rakıyı unutmamak gerek. Bir de Mehmet Amca'nın sohbetini. Herkesin masasını ziyaret edip hal hatır sormayı, biraz da bizleri tanımayı seviyor. Gerçekten huzurlu bir tatil yapıyoruz. Mazının tek sıkıntısı denizinin biraz taş, biraz yosun olması. Ama tertemiz bir deniz. Bu ayrıntı bizim canımızı sıkmaya yetmiyor. 


Ertesi sabah yine açık büfe kahvaltımızı yapıp tıka basa doyduktan sonra artık ikinci durağımız Datça'ya doğru yola çıkıyoruz. Aslında Bodrum'dan Datça'ya feribot seferleri var fakat biz kara yolunu tercih ediyoruz. Çünkü yolumuzun üstünde Hisarönü'nde pideleriyle nam salmış Mavi Pide var. 


En iyi yol lokantaları arasına girmiş, Mehmet Yaşin'in de tanıttığı bu lokantanın en ünlü pideleri közlenmiş patlıcanlı pidesi ve tahinli ballı cevizli pidesi.  Masanın yanından uzanan dere ve ördekler eşliğinde meşhur pidelerimizi yedikten sonra Datça'ya devam ediyoruz.